27 Aralık 2011 Salı

Pişmaniye Yemek Sanattır

Önce gözüne kestirirsin.


Yavaşça elini uzatırsın.


Parmaklarınla hissedersin.


Bir bütünü iki parmağının arasına alırsın.


Ağzını çok geniş açarsın.


Elini ağzına yaklaştırırsın.


Pişmaniyeyi ağzına yerleştirirsin.


Püf nokta ağzı kapatabilmek!


Kapattıktan sonra, Let the tükürük bezleri work.



Son olarak, I Love Disiplin Kurulu.




12 Aralık 2011 Pazartesi

Altı Çizili Yazıyı Çok Severim

Altı çizgili blog yazısı görmek herkese nasip olmayabilir.

Okulda yine devamsızlık yüzünden aldığım o mükemmel notlar heba olacak ya onadır üzüntüm.

Evimin Tem manzaralı olması zaman zaman beni korkutuyor.

Plansız yaşamak o kadar kanıma girmiş ki insanlara bir saat sonrasına söz veremiyorum, hayır işim olmasa bile söz veremiyorum. Bir tek Avaz'ın toplantıları ve eğer katılmazsam Zek'in beni kesinlikle öldüreceğini bildiğim Taşoda'yı aksatamıyorum.

30'umdan sonrasını göremeyeceğim düşüncesi bana hem bir yaşama sevinci hem de yaşamama sevinci veriyor.

IAMX'e param olmadığı zamanlarda Türkiye'ye geldiği için hala kızgınım, elim genişlediği zaman kefen parası mahiyetinde IAMX konser parası yapacağım. 

Bilgisayarımın şuanda şarjı bitiyor ama üşeniyorum yan odadan fişini almaya.

Oooo iyice arkadaşımla konuşuyoruma döndü.

Buraya kadar okuduysanız zaten arkadaş olduğumuzu farz edebilirim sanırsam.

Bir köpeğe ters bir bakış attığımdan dolayı karşılıklı kovalaştık.





2 Kasım 2011 Çarşamba

Bir Takım Takımlar

Evden çıkan tek çöpün litrelik kola şişeleri olması beni çok üzüyor.

Şu okulda kaldığım sene kadar Cemaat'te kalsaydım "BBTM" olmuştum amk!

Okullar başladı diye çok seviniyordum, yine istediğimi bulamadım.

Takım çalışması veren hoca'dan nefret ediyorum.

Takım çalışması yerine sınav yapan hoca'dan daha çok nefret ediyorum.

Bjork'ü sevmeyen... devam ettirmek istemiyorum çok liseli oluyor ama Bjork'ü sevmeyen insanda bir sıkıntı vardır.

Safa'yı sevmeyen... yok lan bu şaka da ama Safa'yı da sevmemek zor.

Okuldaki yeni insanlar çok küçük.

Türkçe konuşurken kız sesi, İngilizce konuşurken erkek sesi ile konuşan kız tanıyorum.

Bayan, kız, kadın, dişi tartışmalarından nefret ediyorum.

Röykksopp gibi grup yok.

Röpteşambırım ile Bebek'te waffle yemeğe gittim, güney kapıda kimlik için durduran görevliye bu halimle bana kimlik mi soracaksın dedim. Kimlik sormadı.

Geçen seneki oda arkadaşlarımı istesem bir araya getiremezmişim.






6 Ekim 2011 Perşembe

Sleep! Now!

Gece gece en son ben yatacağım triplerine girdim.
Bunu da ölçtüğüm yer Facebook.
Zaten çok olmayan aklım yazacağım ama son yaptığım iq testine göre bunu demeye hakkım yok.


Öff amma saçmalıyorum.

Sıkıntı Radiohead ile başladı.
Son 3 saattir aralıksız Radiohead çalıyor.

Neyse, 0 online kişi sayısına ulaşınca ben de uyumaya gidecektim.
Kişiler gidip geliyor ama gidip geldikleri için onların kalıcı olmadıklarını biliyordum.
Onlar hep yakın zamanda yatacaklardı.
Ama biri vardı ki hep oradaydı.

Ve sonunda onunla tek başımıza kaldık.
Ben de kendi kendime dedim ki şuna bir oyun oyna.
Çünkü bu bir keloğlan masalı. Onun için bu deyişi kullandım.
Yok aslında oyunda oynamadım.
Açıkça söyledim.
Dedim, gece gece hırs yaptım.
Sen offline olmadan uyumayacağım.
Artık uykusu geldi de yatmaya mı gitti yoksa gece gece bu manyak ile uğraşmayayım diye bana mı offline oldu bilinmez ama online listesinden gitti.

Aha! Victory is mine! diyecek iken birden;


Şimdi onunla yarışıyorum!


20 Eylül 2011 Salı

Landon Donovan

Amerikalı bir futbolcu denildiğinde aklına ilk Landon Donovan (resim 1.a) gelenler olarak birleşsek bir bok yapamazmışız gibi geldi bana şimdi. Adeta bir vahiy gibi.


Resim 1.a

Bazen diyorum ki Ahmet bırak bu rockmış, indieymiş, elektronikmiş yönel "rap"e bir rapist ol.

Bir de planlarımı başka mecralarda açıklamıştım ama bir de buradan açıklayayım. Ders kayıt işlemimde bir sorun daha çıkarsa Havva'nın bavulunda Japonya'ya kaçıyorum.


Two Door Cinema Club gelsin, bunu söylesin gitsin!

12 Eylül 2011 Pazartesi

Burada Galata'ya Nasıl Gidilir Abiler?

Emre de ablasına gidince iyice göd oldum.

Sözde son 1 hafta içinde akbilimi almış, doğal gazımı açmış bir şekilde olacaktım. Olmadı, olduramadım.


Şimdi vursam kendimi yollara, Galata'ya ulaşabilir miyim?

7 Eylül 2011 Çarşamba

Kimse Mahmut Usta'ya Sırtını Dönemez!


Siz siz olun kimseyi hırsızlık ile suçlamayın.
"Evimden çabuk çıkın"a kadar gidebiliyor işler.

Bir de saçlarımın karıştırılmasını özledim, sanırsam.



25 Temmuz 2011 Pazartesi

Benim de Söylemeyeceklerim Var


Söylemem, söyleyemem...


Ara sıra sadece kendime itiraf ederim.


Dans etmek her zaman daha kolay!


Dünyanın en büyük yalanı...


Sus!

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Why Does My Heart Feel So Bad?

Oha, dünyanın en eğlenceli yazısını yazacağım diyerek oturmuştum blogun başına.

Bir anda bu şarkıyla giriş yapınca olmadı, yapamadım.


Aynı üsteki kapaktaki çocuk gibi kaldım, neyse ki şarkı değişti.


Büyük ihtimal son konserde kapaktaki adam gibi kareleri yaşadım.
Hayatımın en eğlenceli günlerinden "üç"ünü sağlayan herkese çok teşekkür ederim.

Ana sahneyi karşına alınca sağ kolunun üstünde olan herkese teşekkür ederim.
Sahne önündekileri ıslatma eylemini zevk alırcasına yapan adamdan alınan intikamı ispiyonlayan herkes teşekkür ederim.
Dünyanın en baharatlı uzaylı patatesini yapan herkese teşekkür ederim.
Çadırı kurarken bir prenses edasıyla bizi izleyene teşekkür ederim.
Şu resimde katkısı olan herkese teşekkür ederim.


Pogolara katılımda benden daha istekli olanlara teşekkür ederim.
Greyfurtu saçma bulan insanlara teşekkür ederim.
The Strokes'a naz yapana teşekkür ederim.
Hacettepe Tıp'ta okuyup, artistlik bir yana sıkılarak söyleyene teşekkür ederim.
Gözlemeleriyle ellerimizi yakan köy halkına teşekkür ederim.
Alanda çalıp, oynayan, söyleyen, takla atan, sevgi gösterilerinde bulunan, zıplayan herkese teşekkür ederim.

Ayrıca dünyanın en iğrenç kokusunu güzel hatıralar hatırlatacak duruma getirenlere de kocaman bir teşekkür ederim.

3 Temmuz 2011 Pazar

Yürü

Yürümek hayatımın sporu sanırsam.

En mutlu olduğum zaman da yürüyordum.
En mutsuz olduğumda da.
En rahat olduğum zaman da yürüyordum.
En huzursuz olduğum zamanda da.

Bu kadar yürümek bende anılar bıraktı tabi ki.

Bir kaçını da şu işimin olmadığı zamanlarda bloguma yazmak istedim.

O zaman en yakın tarihlisinden başlıyorum.

Daha dün gece, yol ise Taksim - Mecdiyeköy.

Hiç tavsiye etmiyorum bu yolu geceleri, eğer üstünüzde kavuniçi pantül varsa üstünüzde.
Efes One Love'a gidemeyişimizin acısını Galata'da çıkarmaya karar vermiştim.
Üstümde de festival kılığı ile çıktım.
Çıkmaz olaymışım.

Dünya'da İnsan olamamış bir kitle var!

Neyse buradan en sevdiğim güzergaha atlamak istiyorum.

Bebek - Beşiktaş.

Şarkılar ile kulağa, sahil ile göze hitap ettiğiniz takdirde o uzun gözüken yol size o kadar kısa gelecek ki.

Özellikle Ortaköy - Beşiktaş yolu benim için daha özel olduğu için bu kısımda yürüdüğüme değil uçtuğuma inanırım.

Levent - Hisarüstü.

Her halde buraya çiğ köfte yolu demek yanlış olmaz benim için.

Arkadaşlarla çıkılır, Levent'e kadar geyik sonra birer çiğ köfte dürüm sonrasında ise dönüş yolu.
Tek başına ise biraz işkence.

Galata Köprüsü

Sanırsam bunu anlatmaya gerek yok. En iyi İstanbul manzaraları buradan çıkar.

Ve son olarak da;

İstiklal Caddesi

İstanbul'un beni vuran yolu, kulaklığını tak anında bir klip havası yakala.
Kimse senin tipine ve giysine de bakmaz çünkü neler görmüştür İstiklal Caddesi.

Bu aralar mantığım benden uzak!

28 Haziran 2011 Salı

Biri İş Mi Dedi

İş arıyorum, hiç bir kalifiyem olmadığı halde çok seçiciyim; bir de bugün üzerinde hikametgah yazan bir kağıt gördüm ve bu benim ilgimi çekiyor.

Bir de dünyanın en saçma ekibiyle eve çıkıyorum! Ev bakma işinin bu kadar zor olacağını tahmin etmiyordum. Ama mutluyum.

 Ev işi olursa ilk işim beyzbol sopası almak olacak ve salonda dolapta duracak.


Yaz okulu alan herkese saygım var!


5 Haziran 2011 Pazar

Merhaba, Merhaba...

Sanırsam bu dönem okulla ilişkimi bu başlıkla özetlemiş oldum.

Bu aralar saçlarımın arasından kaptan mağara adamı(şekil a) gibi bir şeyler çıkarabileceğimi kasteden insanların sayısı çoğaldı.
Bu sayıyı kontrol altında tutabilmek için radikal önlemler alabilirim. Almaya da bilirim. Belli olmaz.


Şekil a

Atlamadan geçemeyeceğim bir konu ise oturduğum yerden yurt kayıtlarını kaçırmam ve bunu eve çıkmam gerektiği yönünde gelen bir ilahi mesaj olarak algılamam.

Bir de insanları güzel türk kahvesi yaptığımı, bu eylemi yapmadan nasıl kanıtlayabilirim?
Bu konuda yardıma ihtiyacım var.
Tabi ki en kolayı yapıp, önüne koymak ama böyle bir kanıt yöntemi için cezve, kahve, fincan gibi bazı bende bulunmaz hatta bulunması düşünülemez gereçlere ihtiyacım var.

Son olarak sözüm Safa'ya;
Pantül Savaşları ne zaman başlayacak?



1 Haziran 2011 Çarşamba

Fake

Bugün öğrendim ki benim babam bir fakemiş.

Bir insan niye gidip hotmail'ine yanlış bir doğum tarihi versin ki.

Hoş sonra anlattı da aklıma yattı ama yine de babamın doğum gününü bir ay önceden kutlamam biraz acayip oldu.


Bir de şöyle bir video var;



Konu güzel, oyunculuğa da lafım yok, oradaki kimse oyuncu değil ama böyle ne desem bir şeyler eksik.

Neyse, biri beni akşam Interpol'e götürse de fena olmaz hani.

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Herkes 15 Dakikalığına Meşhur Olacak

Andy Warhol'un bu sözünü duymayan yoktur.
Ben abarttım, bütün gün ntvmsnbc'nin anasayfasındaydım.

Artık kimseyi de tanımam, haberiniz olsun!


Çekil! Çekil! Çekil! :)


24 Mayıs 2011 Salı

Ekonomi Çalışıyorum Haberiniz Olsun

Şu hayatta bir Gerçek Burcu olsaydım, böyle mi olurdu?

Bu dersi tek başıma mı çalışırdım?

Neyse, bu aralar en sinir olduğum konu Futbol Faşizanlığı...
Sanırsam yeni kararlar aldım.
Futbol artık bana göre değil.
Bu kadar salaklığın olduğu yerde daha fazla barınamam.
Atarlı değilim, sadece okuduklarım sinirimi bozdu.

Lan, sınav saati gelmiş amk!




21 Mayıs 2011 Cumartesi

Doğum Günleri

Pis gıcığım doğum günlerine...

Bu akşam da son şakasını yaptı bana.
Sevdiğim bir insanı benden ayıran bir kavramdı.
Bu akşam ikinci versiyonunu kazandırdı hayatıma.

Pis gıcığım doğum günlerine...

Ön iki dişimi benden ayıran da bir doğum günüydü.
Son anda çağırdıklarım ile kutladığım da bir doğum günüydü.

Bazen severim doğum günlerini...

Ama.

Pis gıcığım doğum günlerine...


18 Mayıs 2011 Çarşamba

Evde Sıkılanlara Küçük Heyecanlar Vol1.

Evde çok mu sıkıldınız?
Yapacak hiç bir şeyiniz mi yok?
İşletme bölümü öğrencisi misiniz?
Ve Holywood'ta bombalı sahne seti kuracak kadar paranız mı yok?


O zaman ne yapıyoruz?

Musluğumuzda kırmızı ve mavi olarak iki tane bulunan küçük şeylerin yerini değiştiriyoruz ve kendimizi unutmaya bırakıyoruz.
Belli bir süre sonra lavabo başına geçtiğimiz zaman kırmızıyı mı açsam maviyi mi açsam diye ikilemden ikileme düşüyoruz. Adrenalini üst safhalara taşıyoruz.



Heyecanın tek adresi, Powertürk FM!


15 Mayıs 2011 Pazar

İmaj Her Şeydir!

Ara ara, bizden bir bok olmaz diyebileceğim bir grubum var.

Ama ara sıra da olsa bu sözü hatırlıyorum.

"İmaj her şeydir."

O değil de bu sıra gördüğüm herkese söylediğim ilk cümle olan "Çağdaşlar dayak yedi" cümlesini bir de buradan seslendirmek istiyorum.

Konuya geri dönersek, dudağı patlak bir gitaristimiz.
Davullara sevmediği adam muamelesi yapan bir bateristimiz.
Çocuk iken bağlama öğrenip diğer bütün telli aletlerde yeteneği olan bir bassistimiz.
Bir de nevi şahsına müsait piyanist bir şantörümüz var.

Ama, söz konusu imaj olunca bizden iyisi yok.
Ortalarda sanki birer rokstar gibi geziniyoruz.

Daha şarkı çalamaz iken grubumuzun t-shirtleri falan var.



Think about it!

(Sansür)


6 Mayıs 2011 Cuma

Ölüm

Ne mezar taşı, ne bir hastalık, ne de yaşlılar hatırlatıyor bana ölümü; Will Smith'in hatırlattığı kadar.


Olay şöyle gelişti.

Sene 2005. Live 8 var ekranlarda. O sırada da bu adam var sahnede.
Yan komşumuz olan sevdiğim bir amcanın ölüm haberini alıyorum.
Sonrası beyne düşüyor zaten.

Ah IAMX vah IAMX!

22 Nisan 2011 Cuma

Ölünün Arkasından Konuşulmaz Ama

Bu ölüyü de ilahlaştırmamız anlamına da gelmiyor hani.

Lan, bir saniye ben buraya 3 günde bozulan 2 kulaklığımın yasını tutmaya gelmiştim.
Hep başlık getirdi beni buraya.

Neyse konuya dönersek, biliyorum ki yukarılardan bir yerlerden beni izliyorsunuz, o zaman yüzünüze karşı söyleyemedim ama sizi seviyordum. Belki de söylesem de anlayamadınız, çünkü siz birer ithal kulaklıktınız. Anadiliniz Almanca'ydı. 

Hüzünlü sahneler beni saçmalamaya iter.

Neyse, gittiğiniz yerlerde huzur içinde olasınız.

20 Nisan 2011 Çarşamba

Varınca Ara

Geçen hafta sonu evime, İzmit'e gittim ve oradan size pişmaniye tarzı bilimum hediyelik eşya yerine bir blog yazısıyla döndüm.
Mutlu musunuz?
Hiç sanmam.

Neyse, yazıya dönelim.
Konu İzmit olunca, başlığı İzmit'ten ayrılırken sesi tanıdık insandan duyduğum son kelime olan, Varınca Ara'yı başlık olarak seçtim.

Öncelikle İzmit hakkındaki keywordleri veriyorum sırayla;

-Sanayii(evet iki i ile)
-Membaa(evet iki a ile)

Sıkıcı bir yazı olma yolunda ilerliyor yazı. Bakalım nasıl devam edecek.

Belgesele başlayalım o zaman.

İlk fotoğraf, İzmit'in en meşhur buluşma yerlerinden biri olan Hakikat Kırtasiye önü.
Gün geçmiyor ki bir çift veya arkadaş grubu Hakikat'ın önünde buluşmasın.
Resimde gözüken masum genç ise buluşmaya sonradan dahil olmuş; fekat buluşma yerine koşarak gelmiş istekli bir arkadaş.


Bazı aksaklıklar ve unutkanlıklar yüzünden geç kalınan buluşmadan sonra +60 kitlesine hitap eden pastaneye doğru yürüyüş ve güzergah üzerindeki deeşik (sanırsam onları en iyi niteleyen sıfat bu) köprüler.


Ve o kafe;


Çaylar içildi, yemekler yenildi.

Şimdi sıra çirkin bir olaydan bahsetmeye geldi.


Önde gördüğümüz sarmaşıklarla kaplı olan şey aslında eski bir binaya ait bir duvar ve sırf arkadaki eski belediye binasının görünmesini engellediği için yakıldığı söyleniyor. Hayır, engellediği bina da dünya güzeli bir bina olsa. İşte o bina;


Bu bina ile bitişik olan ve Belsa Plaza diye adlandırdığımız binanın ise bizim, İzmit gençleri için anlamı büyüktür. Şimdiler de 20'li yaşlarda olduğumuzu tahmin ettiğim İzmit gençleri ilk defa burada "internet cafe" kavramıyla tanışmıştır.

Sırada ise en az 5 kere kapanan ve yine en az 6 kere açılan zehirli dönerci var;


Son olarak ise İstiklal Caddesi'yle yarıştığı iddia edilen Fethiye Caddesi'nin üstten bir görünümü;


İşte böyle!

Çok bir gazeteci kıvamında oldu bu yazı ama sonuçta belgeselcilik kolay meslek değil.








9 Nisan 2011 Cumartesi

Şüphesiz ki!

Şüphesiz ki ile başlayayım ki biraz ilahi olsun!



Şüphesiz ki, Cumartesi günü yurtta olmanın sıkıntısı da bir başka oluyor.
Tamam, dışarı çıkmamış olabilirim.
Ama, yurtta olunca da; içeride dans edecek yer yok.
Bu aralar daha sık gelmeye başlayan dans etme isteğimi, çok değişik yerlerde bastırmak zorunda kalıyorum ben de!
Hafif korkutucu, isn't it?

Ayrıca, ileri de bir gün anti-ırkçı olursam; bu millet büyük ihtimal çinliler olur.
Nedeni ise Hist 106!

En sevdiğim kaşifinde Marco Polo olduğunu söyledikten sonra kenara çekilip; çalışmaya devam etmeliymişim gibi geldi.



Ayrıca; I love Portecho!

2 Nisan 2011 Cumartesi

Kendime İtiraf



Müziksiz yaşamıyorum.
Ve bunu ergenlerin yaptığı gibi sırf artistlik olsun diye söylemiyorum.
Ama müziksiz geçen bir saatin arkasından bazı sorunlar yaşıyorum.
Bunun için bazen arkadaş ortamında dahi olsa, mp3'ümü takıp müzik dinleyebiliyorum.
Çoğu zaman bunu gizleyerek yapmaya çalıştım.
Ama olay gizleme boyutunu aştı sanırsam.

Sergen Yalçın bu derdimi bilse kesin "Sıkıntı Var" derdi.

Son olarak da amme hizmeti:


29 Mart 2011 Salı

Bitse de Gitsek

Öyle bir moda girdim ki hayat için bile bitse de gitsek diyebilirim şu an.
Şu cuma sabahları işi olmasa, valla büyük sıkıntı var.
İyi ki hayatımda müzik var.

Neyse, aslında anlatacaklarım bunlar değildi.
Aslında, pazar günü gerçekleşen er Emin'i kurtarma operasyonunu anlatacaktım.
Ama, sağ olsun, son iki gecedir yaşanan, hayatımızdaki Fight Club eksikliğinden kaynaklandığını düşündüğüm gerilim dolu zamanlar yüzünden böyle "bitse de gitsek" temalı bir yazı ortaya çıkıyor.

Ayrıca bugünlerde teşekkür hakkımı kullanmak için en uygun aday Merve gibi duruyor. Çünkü; çok iyi bir ev sahibi ve salonlarında leopar desenli bir koltuk var.

The Boat that Rocked!

Bir de zaman geliyor, bu siteden bazı şeyleri kontrol ediyorum:


16 Mart 2011 Çarşamba

Her Gün Bir Ahmet Doğar 3. Kuzey'de

Her gün daha hızlı olması gerekir,
Azıcık daha uzun yaşayabilmek için.
Odasındaki kapı açıcılardan kaçabilmesi için!

Tabi, bunlar sizin için bir anlam ifade etmiyor olabilir.
Ama, everything to me!
Yaşam mücadelesi!

Bir gün o kapı ile dolap arasında sıkıcam ve bir "Cemil Abi" gelecek diye ne kadar çok korkuyorum bir bilseniz.

İşte, adeta bir Ahmet Kapanı!



Biz, 3. Kuzey Yurdu kapı arkası dolap kullananlar birleşsek; diğerlerini döveriz bence.

Not; Dün gördüğüm insan, 5 dakika konuşmamıza rağmen, dünden beri hayatımın ağzıma sıçmaktasın!

27 Şubat 2011 Pazar

Bir Rüya

Sene 2010...
Yer, İstiklâl Caddesi...
Düşünceler, sanırsam benim bilinçaltım...

Aşağıdaki haritayı gözünüzün önüne getirin;


İşte, oradaki kırmızı dolgulu siyah noktada iki tane trebuchet olduğunu hayal edin.

Trebuchet ne ola ki diyenlere geliyor;


Ve işte olaya geçiyoruz en sonunda.
Bu iki trebuchet, devamlı bir şekilde İstiklâl Caddesi'ne taş atıyorlar.
Ama tam olarak yetiştiremiyorlar.
İnsanlar normal hayat akışında takılıyorlar.

VE Birden sahne değişiyor.
Kalabalıklar yok oluyor.
Koca caddede tek başımayım.
Koşuyorum ki menzili artmış trebuchet atışlarına mazur kalmayayım.
Koşuyorum ki yaşım için erken gördüğüm ölümün kucağına düşmeyeyim.
Koşuyorum ki koşmak bu tarz durumlarda yaptığımız ortak eylem olduğu için.

Hollywood filmlerini aratmayan, milim saniye farklarla taşlardan kaçıyorum.

VE Birden, bir kez daha sahne değişiyor.
Bu sefer İzmit'teyim.
Şehir değiştirdim ama taşlardan hala kurtulamadım.

Uyandım!

Uyanmak, rüyadan kurtulmanın en kolay yolu gibi gözükür.
Ama, bu sefer benim için sonunu görmediğim bir rüyanın etkisini artıran, küçük bir sürpriz.

Run Ahmet Run!







23 Şubat 2011 Çarşamba

Kapı Arkası

Hayatımız beklemek ile geçiyor.
Belki bazıları gerekli, bazıları değil.
Ama, sanırsam benimki en gereksizlerden biri.

Alışveriş merkezi olsun, okulun yemekhanesi olsun, bu tarz yerlerde; eğer lavaboya gittiysem ve çıkarken, lavabonun kapısı açmak için kapının kolunu ellemek gerekiyorsa ellemiyorum. Bekliyorum. Bekliyorum ki bir başkası açsın kapıyı. Hoş, bu mallığım çok titiz ve temiz olduğumdan da gelmiyor. Zaten çok titiz ve temiz bir insan değilim.

Bir de bu vakti geçirirken yapmayı en sevdiğim aktiviteler; sıcak hava üfleyen araç başında eller ile yapılan dans ve aynaya bakarak kendime sorduğum beni, beni, beni, Bihter'ini sorusu.

Bir de uyarım olsun; bu tarz ortamlarda siz kapıyı dışarıdan açtığınız zaman üzerinize doğru atlayan bir adam görürseniz, bilin ki o benim ve korkmayın size değil kapıya atlıyorum.




22 Şubat 2011 Salı

Math 101

İşte, okulu başlattım.
Hoş bir başlangıç olmadı, tabi ki de.
Geçen dönem çok başarılı bir şekilde kaldığım Math 101 ile açmam, bunun başlıca etkenlerinden biri.

Math 101 dersinde 1'den fazla alanlar sorusu sorulduğu zaman ortaya çıkan temsili resim;


Bir de bugün ben de oluşan hislerin temsili resmi;


Okula giden herkese büyük saygım var!





20 Şubat 2011 Pazar

Thom Yorke Reyiz


Senin yapacağın müziğe ben!
Olm, senin yüzünden 3 gram müzik yapasım vardı, o da kaçtı.

2 gündür neyin kafasını yaşıyorum, ben de bilmiyorum.

Bu blogta bahsedilen samimiyete, 2 günde ulaştım ve şerefsizsin Thom diyebilirim.
Göt Herif!

19 Şubat 2011 Cumartesi

Kafayı Yedim

Yattığım yatağın sallandığını hissediyorum.
Ve sanki arkamdan birileri dokunuyormuş gibi irkiliyorum.
Oysa ki arkamda kocaman bir duvar var.

Korkuyorum.

Buraya neden yazıyorum, onu hiç bilmiyorum.

18 Şubat 2011 Cuma

İzdivaç

Düşen tıklama sayılarından sonra, çözümler ararken; çözümün ayağıma gelmesi beni de kıllandırmadı değil.
Ama, yine de denemekte fayda var.
Türkiye'de iş yapar dedik ve blog üzerinden yapılan lider* tanışma programına hoş geldiniz.

İşte adaylar;

No-1: T.Ç. (21 yaşında, Baaayan)

Aradığı özellikler;
- Nefes alacak.
- cCc'ci olmayacak.
- Götten bacaklı olmayacak.
- Keloğlan olmayacak.
- Noel Baba olmayacak.
- Sinefil'i olacak.

No-2: M.T. (22 yaşında, O da bir Baaayan)

- Esmer.
- Boyu 1.70'ten uzun.
- Sahibiyet duygusu gelişmiş.
- Her dediğimi yapmayacak.
- Bencil olmayacak.
- Akrep ya da Aslan olacak. (Böyle burçlar varmış ilk defa duydum, Akrep diye bir burç mu olur allasen)
Bir de burada örnek resim var.


Burada papyon önemli!

No-3: V.A.Ö. (21 yaşında, Adam gibi Adam :)

-Saçı olsun.(Çok önemli)
- Gözü büyük olmayacak.
- Göz rengi önemli değil.
- Open-minded.
- Evli, barklı olmayacak.
- Bakkal popu dinlemeyecek.

Sms ücretimiz 5 Tayyeap Peni'si olup, yok lan bu o değildi. İşte gençler, meydan sizin artık bundan sonra. Ben ise Manda Kasalı Mercedes marka otomobilimi almaya gidiyorum.

* Buraya baktıysanız, tebrik ediyorum. Bir öpücük kazandınız. Korkmayın benden değil, Miranda Kerr'den.

13 Şubat 2011 Pazar

Seven Nation Army

dın dıdıdıdıdı dın(melodili)

Çaldım, şahitlerim var.

İşte bunlarda gitarımla anfim(benim derken en azından çalarken):


10 Şubat 2011 Perşembe

Bin


Şaka maka 1.000 olduk.

Narmanlı

İstiklal caddesi üzerinde, İstiklal'den çok uzak bir yer.

Ne yalan söyleyeyim, içimdeki Beyoğlu aşkı bambaşka.
İşte burası da onu tetikleyen nedenlerden biri.
Kapısından giriyorsun ve oldukça farklı bir dünya.
Zaten benim ortasında yaşam boşluğu olan binalara bir sempatim vardır ki sırf bu sebepten okuldaki kare binayı da severim.
Neyse uzatmadan resimler;



Bir de buranın bakımlı hali olan Fransız Kültür Merkezi var ama orada, buranın tam tadını alamadım.

Son ek; şimdilerde burası kapalı.



8 Şubat 2011 Salı

Jules Verne

Hayal meyal hatırladığım bir kitap "Denizler Altında 20.000 Fersah".
Yalnız buradaki hayal meyalin anlamı farkı.
Gerçekten de hayallerimdeydi bu kitap. İlk kez 9 yaşımda evde bulup, kapağına baktığım zaman; müthiş cazibesiyle beni oku diyordu zaten.
Sonrası...
Hayaller dünyasında yaşayan bir adam!


Google sayesinde bugün doğduğunu öğrendiğim Jules Verne anısına, okumayanlar için en az bir kitabını okuyun ricamı çok görmeyin.

4 Şubat 2011 Cuma

Fosforlu Naciye

Şaka maka yeni jenerasyonun bu fosforlu yıldızlara ilgisi yok oldu gibi;


Oysa ne güzel bir şeydin sen Tavandaki Fosforlu Yıldız.

25 Ocak 2011 Salı

Saç

Saçlarımı ara ara çok seviyorum, ara ara da saçlarımdan nefret ediyorum.
Keşke bunun gibi yapsam saçlarım ve öyle dolaşabilsem.


Bu arada Marina and The Diamonds da dinlenesi bir grup.

Asorti

Akla çok saçma şeyler getirebilen bir kelime ile karşı karşıyayız.
Küçüklüğümüze ineceğiz.
Eminim herkes, o paketten çıkan ortası pembe jöleli yıldız şeklindeki kurabiyeyi değerlerinden, az da olsa, daha çok seviyordur.
İddia ediyorum!


Ayrıca ben de prof fobisi oluşmuş, bugün bir arkadaşı gördüm, proftan çıkmış.
İki dakika muhabbet edemedik, proftan çıktığını anladığımdan itibaren.
Hoş biraz da 24 saattir uyumamanın bir etkisi olabilir.

Neyse...


18 Ocak 2011 Salı

Duymayan Kaldı Mı?

Hasta olduğumdan beri saçma bir psikoloji içine girdim.
Evde, hasta olduğum zaman çok şımartılırdım lan ben.
Burada hasta oldum yüzüme bakan yok.
O zaman ben de ne yaptım.
Herkes hasta edebiyatı yaptım.
Her sorunun cevabını hastayım lan ben diye cevapladım.
Evet, gerçekten hastaydım fakat bu kadar abartılacak kadar değil belki.
Kabul ediyorum, basit ve bayağı bir numara.
Ama yapacak bir şey yok!
Bu masum oyunumdan zarar gören varsa, desin ki böyle böyle, şöyle şöyle zararını karşılamaya hazırım. :)

Neyse sonuç olarak; Çarşamba Pazarı'na dönmüş yatağımın görüntüsüyle baş başa bırakıyorum sizi:(ana haber bitişi gibi oldu şerefsizim)